
Mersin A : Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü son sınıf öğrencisi Kadir Akyol bugüne kadar 30'un üzerinde karma ve kişisel sergi düzenledi.
Gündelik hayattan stilize edilip ayrılmış sıradan ilişkiler, kişiler (portreler) bu resimlerde tebessüm, şaşkınlık ve yenilgi duygusu arasında gidip gelirken, anlamasak bile anlama serüveninin bir parçası olmanın mutluluğunu yaşamak, resmin içindeki portrenin, ifadenin, algı dünyasına hapsedilmiş iki boyutlu düzlem üzerinde resimlerin, üstü renklerle belli bir düzene göre boyanmış düz bir yüzey olmasından uzaklaşarak matematikle, sezgiyle bir araya getirmeye çalışmak, bir resim okumaktan çok, kişiyi bir "sorun, bilmece çözme göreviyle" karşı karşıya getirmeye çalışmak olarak ifade ediyor çabasını Akyol. Amacı ise "resim nasıl yapılır?" sorusunu arayan bir cevap.
Kadir Akyol, Ressam

Son dönem çalışmalarımda figür ağırlıkta. Lirik denemeler, diyebileceğim denemelerim var. Ama bu yıl sokak çocukları adı altında bir dizi çalışmam oldu ve o sokak çocukları için yaptığım resimler belli bir aşamadan sonra değişime, başkalaşıma uğradı. Gittikçe görsel sanatlar bünyesi içerisinde değişime uğrayınca bir ismi olmasını istedim. İsmini metamorfoz koydum. Şu anda ağırlıklı olarak portre resimleri yapıyorum. Ama ismi portre resimleri olarak geçiyor. Normalde ben bunlara portre demiyorum. Amacım portre çizmek değil; ben portreyi araç olarak kullanarak çağdaş resimler yapmaya çalışıyorum. Bir problemim var. O problemi, malzemeyi, kullanabilmeyle örtüştürüyorum. Yani, "problem artı malzeme kullanımı eşittir sanat nesnesi haline dönüştürme" gibi bir durumum var.
Ben Bahçe Mahallesi'nde büyüdüm. Benim büyüdüğüm ortam pek iyi değildi. Sonuçta ben o çocukların arasında büyüdüm. Üniversite okudum, saçım uzadı ama o günleri unutmadım. O yaptığım resimler kendi hayatımdan bir kesit gibi. Samimi ve gerçek.
Mersin'de "biz bizi ağırlarız" diye bir laf var. Sanatla ilgilenen 50 kişi vardır, bir sergi açılır, o 50 kişi gider sergiye. Başka bir sergi açılır, yine o 50 kişi gider. Aradaki tek fark; ben bir sergi açarım, benim bir çevrem varsa ziyaretçiler 50+25 gibi bir sayıya ulaşır.
Yavaş yavaş artıyor ama yetersiz. İnsanlarımız hala sanatın, resmin ne olduğunu bilmiyor. Ama yeni yeni ipuçları bulup çözmeye çalışıyorlar. Manzara, natürmort, at resimlerini beğenmekten çok, soyut resimleri ya da kavramsal işleri beğenmeye yöneliyorlar.


Bu resimler mesela anlatılırken nasıl anlatılır?
Samimi olmam gerekirse, sıkıldım sergi açmaktan. Mersin'de para kazanmak imkansız. İstek ve sipariş gibi etkenler üzerine resim yapılıyor ama o da bizi pek açmıyor. Maddiyatı düşündüğünüzde, piyasacı ressam oluyorsunuz. Bu da sanatı tehlikeye atıyor. Bu imkansızlıkları düşündüğümde, Mersin'de kalmayı düşünmüyorum. Ama maddi olarak güçlendiğim zaman dönebilirim. Mersin'siz olmaz.
Ressamlıktan para kazananlar var ama onlar da yurt dışıyla bağları olduğu için para kazanabiliyor. Onun dışında, yerel sanatçılarımız bu işi hobi olarak yapıyorlar. Türkiye Rönesansı yaşamadı. Bir İtalya'dan bahsedersek, onlar Rönesansı yaşadı. 700 yıllık bir geçmişleri var. Felsefecileri, yazarları var. Açıkçası bizi temsil edecek hiç kimse yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder