10 Mart 2008 Pazartesi

Jansen Planı




Mersin A : Mersin turizm imkanlarını tartışırken, merkez kentin yapılaşmasını gözden kaçırıyor. Bize göre, potansiyellerin tespit edilip değerlendirme yollarının aranması ve bu yolların açılması, ilgili konularda "yetişmiş" beyin gücünün dikkate alınmasını ve sistemin en tepesine konumlandırılmasını gerektirir.

Mersin'in, söylendiğinin aksine, tüm ilçeleriyle birlikte bir kimliğinin olduğunu sürekli ifade ediyoruz. Olmadığını iddia etmek, bize göre de yeni bir kimliğin yamanması çabalarına hizmet etmektedir.

Bugün gelinen noktada, tarım, ticaret, sanayi, turizm, yerleşim, kreatif ve kamu alanlarının, şehrin kendi içiyle ve dışıyla olan bağlantılarına hizmet etmediği açıkça görülmektedir. Birkaç yıl önce bu yapı ile trafiğin dahi zorlanacağı söylendiğinde, bu söz ciddiye alınmıyordu. Benzer plansızlıklar gelecekte, çözümü mümkün olmayacak ve potansiyellerin değerlendirilmesini engelleyip refah seviyesinin artmasını imkansız hale getirecek faktörlerin sebebi olacaktır.

Bilinmelidir ki, turizmi yaratan öğe, otellerin ve acentaların varlığı değil, kentin yapısı ve içinde yaşayanların etkinlikleridir. Diğer etkenler bunu zenginleştirir ya da ortadan kaldırır. Turizmin yanı sıra, diğer tüm iktisadi faaliyetler de kent dokusundan doğrudan etkilenir.

Ancak, hemen tekrarlamak gerekir ki, siyasetin ve sektörlerin baskı ve müdahaleleri, kişisel tercihlerin ön plana geçmesi, sektörlerdeki işletmelerin vizyon ve hedeflerinin ön planda tutulmaması gibi sürekliliği olmayan tasarruflar, hem bütün yatırımların heba olmasına sebep olacak hem de hayat standartlarını, emniyeti ve insan kalitesini olumsuz etkileyecek tehlikelerdir.

---

Kurtuluş Savaşı bitmiş, yeni bir ülke kurulmuş, genç Türkiye'ye yakışır bir başkent yaratma zamanı gelmiştir. İlk şehir planlaması başkent Ankara'ya yapılacaktır. O zamanlar, planlama branşı dünyada yeni yeni gelişmekte olduğu için, bu işler günümüz tabiriyle mimar plancı dediğimiz mimarlar tarafından yapılmaktadır ve sayıları oldukça azdır. Atatürk tarafından yapılan müdahaleyle 1927 yılında Ankara'nın şehir planını hazırlamak için beş kişinin davet edildiği uluslararası bir yarışma düzenlenir.

19'uncu yüzyılın sonlarında, mimarlık ve kentsel tasarım alanında Orta Avrupa'daki önemli isimlerden biri olan Camillo Sitte'nin öğrencisi mimar şehirci Hermann Jansen
yarışmayı kazanır ve çalışmalarına başlar. 1930'lu yılların başlarında plan biter ve uygulamaya geçilir. Ancak, plan zaman içerisinde aynen bugün olduğu gibi değişikliğe uğrar. Jansen, planının arkasında durur, aynen uygulamaya çalışır. Ama baskılar artınca 1939 yılında 11 yıl plancılık ve danışmanlık yaptığı Ankara'daki görevinden ayrılır.

Jansen Ankara'da plan çalışmaları yaptığı dönemde o dönemki belediye başkanımız Toroğlu tarafından Mersin'e davet edilir. Görüşmeler yapılır ve Mersin'in planlaması da bu önemli mimara verilir. Jansen 1938 yılında Mersin'in ilk şehir planını teslim eder. Aynı yıllarda Tarsus, Adana, Ceyhan planlarını da yapar. Böylelikle Çukurova şehir plancılığına önemli bir damga vurur. Ancak, zamanla yerel yönetimler değişir, menfaatler gelişir ve Jansen'in uzun vadeli planı buralarda da sekteye uğrar.



Hermann Jansen tarafından hazırlanmış olan 1938 Mersin İmar Planı


19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Mersin kentinin fiziksel gelişimi şematik olarak gösterilmiştir.
Şema hazırlanırken altlık olarak 1938 yılında hazırlanılan Jansen Planı’ndan yararlanılmıştır.



Mersin'in eski görünümü




Mersin'in şimdiki görünümü


Tolga Ünlü, Yrd. Doç. Dr., Şehir Plancıları Odası Mersin İl Temsilcisi

  • 70 yıl önce zahmetlerle yapılan böylesine önemli bir plan neden uygulanamıyor?

    Jansen Mersin için önemli bir fırsatmış. Bugün baktığımızda, planının uygulanmamış olduğunu görüyoruz. Planların uygulanması öncelikle yerel yönetimlere bağlı. Yerel yönetimlerin o planların arkasında durması lazım, benimsemesi lazım. Ayrıca, plancıyla yerel yönetimin plan uygulama sürecinde de birlikte çalışması lazım. Planlar üretiliyor, belediyeye teslim ediliyor ve planların uygulama sürecinde o planı yapan şehir plancıları süreçten çıkarılıyorlar. Dolayısıyla, belediyeye teslim edilen planın özünden ne kadar sapılıp sapılmadığı konusunda bir denetleme mekanizması oluşturulamıyor. Diğer yandan, planların üretilmesi aşamasında bu plana şehrin ne kadar katıldığı, şehrin ne kadarının haberi olduğu da ciddi problemler.

  • Jansen'in planında nasıl bir Mersin yaratılmıştı?

    Jansen'e göre "Mersin'in karakteri"ni belirleyecek iki önemli unsur bulunmaktadır. Liman bunlardan birincisidir ve kentin bir "ticaret şehri" olarak gelişmesini sağlayacaktır.

    İkincisi ise, Mersin'in "plaj şehri" olmasını sağlayacak denizidir. Dolayısıyla, Jansen'in plan hazırlama sürecini bu iki unsuru göz önünde bulundurarak yürüttüğü anlaşılmaktadır.

    Ticaret şehri olarak öngörülen bölüm şehrin daha önce yapılaşmış alanlarıdır ve bu bölge Jansen Planında "eski şehir" olarak adlandırılmaktadır.

    "Gelişme bölgeleri" olarak tanımlanan alanlarda ise konut alanları ile rekreatif kullanımların ön planda tutulduğu, bu bağlamda denizin en önemli tasarım elemanı olarak kullanıldığı görülmektedir. Denizi tasarım unsuru olarak kullanmanın ifadesi, en iyi şekilde sahil boyunca uzanan "sahil promenadı" ile somutlanmaktadır. Bunun yanında, sahil promenadından kuzeye açılımlar sağlayan yaya koridorları da, kentin denizle ilişkisini kuvvetlendirmektedir.

    Bu çerçevede, Jansen Planı genel anlamda hem karakter olarak hem de arazi kullanım kararları yönünden iki ana bölgeye ayrılmıştır. Eski şehir ve gelişme alanları olarak tanımlanan bu bölgelerde farklı tasarım yaklaşımlarının gözetildiği anlaşılmaktadır. Eski şehir, var olan karakteriyle korunmuş, oluşmuş olan kentsel dokuya herhangi bir müdahalede bulunmaktan kaçınılmış ya da çok kısıtlı müdahaleler geliştirilmiştir.

    Bu çerçevede, eski şehirde genel anlamda Camillo Sitte yaklaşımının gözetildiği görülmektedir. Bu yaklaşım, kültürel mirasın günümüze kadar taşınabilmesine olanak sağlamıştır. Ancak, daha sonraki planlama dönemlerinde bu alanlarda yapılaşma denetiminin yönetmelikler üzerinden kurgulanması; arazi kullanımlarının ve yoğunlukların dağılımlarının sağlıklı bir biçimde yönlendirilememesine, bu alanlarda yoğunlukların ve merkezi faaliyetlerin zaman içerisinde artmasına neden olmuş ve bu alanlar, yeterli kentsel servislerden yoksunluk, ulaşım altyapısının yetersizliği gibi sorunların artarak günümüze kadar ulaştığı kent parçalarına dönüştürmüştür.

    Gelişme alanlarında ise Hermann Jansen'in bahçekent anlayışına dayanan farklı bir planlama yaklaşımı geliştirdiği görülmektedir. Gelişme alanlarındaki konut bölgelerinin rekreatif kullanımlar ile birlikte gelişmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu gelişmenin aynı zamanda parsel ölçeğinde değil, ufak kent parçaları temelinde olması gerekliliği vurgulanmıştır. Bu da Jansen'in diğer deneyimlerinde de görülen Siedlung (mahallere dayalı büyüme) yaklaşımının bir göstergesidir. Bununla birlikte, kentin kuzeyinde düşük gelirliler için bir "amele mahallesi" oluşturulacağı belirtilmiştir. Bahçekent vizyonu çerçevesinde önerilen gelişme alanları ve amele mahallesi hayata geçirilememiştir. Ancak, bunun temel nedeni, plan kararlarındaki eksiklikler değil, mülkiyetin dönüşümü ile ilgili süreçlerdir. Söz konusu alanlarda sorun, tarımsal alanların vizyona ve plana uygun kentsel arsalara dönüşememiş olmasıdır. Bu durum, Jansen'in yeni mahallelerinin, tasarlandığı biçimde oluşmasını engellemiş, bu alanlarda kentsel mekanın biçimlenmesi sürecini sonraki plan dönemlerine ötelemiştir.

  • Bugüne baktığımızda Jansen Planı özellikle hangi noktalarda uygulanmamış? Tam olarak uygulansaydı şehrin kimliğini nasıl etkilerdi?

    Hermann Jansen'in planı 1938 yılında yapıldı. O günün koşullarına göre Mersin için büyük bir fırsat barındırıyordu. Ancak, o plana baktığımızda, bugüne kalan herhangi bir şey görmüyoruz. Jansen'in planında kent temel olarak ikiye ayrılmıştı; eski ve yeni kent. Eski kent denen yer bugün iki kilise arasında kalan bölge (Latin Katolik Kilisesi, Arap Ortodoks Kilisesi arasındaki bölüm) ve korunacak bölge. Zaten o bölgenin Mersin'in en eski bölgesi olduğunu biliyoruz.

    Jansen plan yapmaya başladığında bölge, zaten tamamen yapılaşmış bir bölge ve diğer bölgelerde de yeni gelişme alanlarının olduğunu görüyoruz. "Korunacak bölge" olarak tarif ettiği bölgenin kısmen korunduğunu ama yine kısmen uygun olmayan müdahalelere maruz kaldığını biliyoruz. Mesela Mersin'in kent kimliğinin oluşmasına çok katkı sağlayabilecek yapılaşmanın yer aldığı Uray Caddesi ve çevresinin, Atatürk Caddesi'nin müdahalelerle bozulduğunu ve korunamadığını görüyoruz. Bu anlamda Jansen planında o korunacak bölge eğer korunsaydı Mersin'in belki de turizm açısından kimliğinin oluşmasında çok önemli bir potansiyel olacaktı.

    Şimdi bizim geliştirmeye çalıştığımız Mersin kent merkezini canlandırma projesinde, biz o bölgeyi özellikle ele alıyoruz. O bölgenin tekrar canlandırılması ve kent kimliğini kazanması için çalışıyoruz. Buradaki önemli nokta… Mesela, Avrupa kentlerine gittiğinizde, her kentin merkezinin Ortaçağdan beri korunduğunu görürsünüz. Yüzyıllar boyunca korunmuş bir kent merkezinin, yapılaşma koşulları, yapılaşma karakteri ve kimliğiyle korunduğunu ve gelişme alanlarının da çevrede verildiğini görüyoruz. Jansen Planında da aynı şey yapılmış, kent merkezi korunmaya çalışılmış ve yeni gelişme alanları kent merkezinin çevresinde önerilmeye çalışılmış. Biz kent merkezini koruyamamışız ve dediğim gibi, kent kimliğini oluşturacak önemli potansiyellerden bir tanesini kaybetmişiz.

    Avrupa kentlerine baktığımızda… Avrupa kentlerinin kimliğinin aslında o kent merkezlerinde oluştuğunu görüyorsunuz. İtalya şehirlerinde, Orta Avrupa şehirlerinde kent merkezlerinin o tarihi dokusu, kültürel dokusu o kentin kimliğinin önemli bir parçasıdır. Biz böyle bir potansiyeli kaybetmişiz.

    Hermann Jansen tarafından önerilen konut alanlarına baktığımızda, geniş bahçeler içinde tek ya da iki katlı binaların yer aldığı bir kentsel doku önerdiğini görüyoruz. Mesela eski Mersin fotoğraflarına baktığımızda, bu binaların kısmen Çamlıbel civarında oluştuğunu görüyoruz. Halen Çamlıbel'de bunun göstergesi olan yapılar tek tek var. Bugün Fortis Bank olarak kullanılan bina o dönemki yapılaşmaya işaret eden binalardan bir tanesi. Yani Jansen planında oluşabilecek dokunun parçalarından bir tanesiymiş. Ama bugüne gelindiğinde parsel bazındaki yapılaşmanın dezavantajlarından bir tanesini görüyoruz. Bugün Çin'de de iki katlı üç katlı yapılar yerine apartmanların, yüksek binaların oluşmaya başladığını görüyoruz ve kentin giderek kimliksizleşmeye başladığını görüyoruz. Aslında Jansen Planı Mersin'in kentsel kimliğinin oluşmasına yönelik önemli bir potansiyelmiş. Fakat biz bunu çok iyi kullanamamışız.

    JANSEN PLANI HAKKINDA

    Jansen, geliştirdiği planda Mersin kentinin özelliklerini koruyarak, gelişme alanlarında Bahçekent planlama ve tasarım ilkelerine göre farklı karakterde yerleşim alanlarının oluşturulmasını amaçladığı ve kentsel mekanın biçimlenmesine yönelik bir vizyon ortaya koyduğu görülmektedir.

    Ancak, Jansen Planı’nın ardından hazırlanan planların Mersin kentine bir karakter oluşturmaktan çok kentsel mekânda aynılaşmayı ürettiği anlaşılmaktadır. Özellikle, İller Bankası Planı’nın mekânda aynılaşmanın üretilmesinde etkin bir rolünün olduğu anlaşılmaktadır. Kent merkezindeki alanlara yönelik plan kararları üretmekten çok bu alanda kentsel mekânın biçimlenmesinin yönetmelik hükümlerine bırakılması, bir yandan kent merkezinde mekânsal niteliklerin üretilmesini kısıtlarken diğer yandan yönetmeliklerde yapılan değişikliklerle yoğunluğun artmasına neden olmuştur. Diğer yandan, İller Bankası Planı gelişmenin denetiminde de etkin olamamış ve Mersin’de hisseli parselasyona dayalı yapılaşmaların oluşmasını engelleyememiştir. Bu oluşumlar, günümüzde de Mersin’de öncelikli sorunlardan biri haline gelmiştir.

    1980’li yıllardan sonra yoğunlaşan planlama çalışmaları da kentsel karakterin oluşmasını, Mersin’in kendine özgü özelliklerinin canlanmasını sağlamaktan uzak kalmıştır. Bu planlarda da kent merkezinde mekânın biçimlenmesi yönetmelik hükümlerine bırakılırken hisseli parselasyon oluşumlarına yönelik etkin çözümler üretilememiştir.

    Bu planlarda dikkat çeken, kentsel mekânın niteliklerini oluşturmanın değil imar parseli üretmenin öncelikli bir duruma gelmesidir. Bu kapsamda, imar planları, parsel ölçeğinde yapı ruhsatı verilmesi için kullanılan bir araç haline gelmekte, ancak kentsel gelişimin denetimi ve kentsel mekânın biçimlendirilmesi süreçlerinin yönetiminde yetersiz kalmakta, kente karakter kazandırmaktan uzak kalmaktadır.

    Plansız dönemle karşılaştırıldığında, planlı dönemde kentin hızlı bir büyüme gösterdiği görülmektedir. Bu süreçte, kentsel bütünlüğü sağlamak ve kente belirgin bir karakter kazandırmak kapsamlı politikalar ve etkin bir denetim mekanizması gerektirmektedir. Araştırma, planlı dönemde gerçekleşen hızlı kentsel gelişme karşısında planların bu yönde etkin bir çerçeve sunmakta yetersiz kaldığını, sorunların oluşması öncesinde müdahale biçimleri üretemediğini, tepkisel bir davranış biçimi geliştirdiğini, bu anlamda planların kentsel gelişimin ve kentsel sorunların arkasında kaldığını göstermektedir. Bu çerçevede, özellikle İller Bankası planı ile başlayan dönemde, Mersin kentine yönelik üretilmiş planlar edilgen kalmışlar ve kentsel gelişme karşısında parsel üretimine odaklanmıştır. Böylece, Mersin yapıların tek tek parsellerle üretildiği bir şehir ve kentsel mekânın nitelik kazanamadığı bir yapı yığını haline gelmiştir. Diğer bir anlatımla, planlama süreci, kentsel karakterin oluşmasından çok binaların üretimi temelinde kentsel mekânın aynılaştığı bir sonucu beraberinde getirmiştir.

    Bununla birlikte, araştırma, kentsel mekânda farklılaşmanın, plan kararlarının dışına çıkma veya plan kararlarını değiştirme yoluyla gerçekleştiğini göstermiştir. Bunun araçları ise mevzi imar planları, imar ıslah planları ve plan değişiklikleri olmuştur. Diğer bir anlatımla, imar planları kentsel mekânda biçimlenmeyi yönetmekte yetersiz kalmıştır. Bunun sonucunda ise bireylerin kendi çözümlerini üretme çabalarının ifadesi olan plan değişiklikleri bu süreçte etkin olarak kullanılan araçlar olmuştur.

    Yukarıda da değinildiği gibi, Türkiye planlama sisteminde imar planları, kentsel mekânın biçimlenmesi sürecini tek başına yönetmekte ve kentin niteliklerini ön plana çıkarmakta yetersiz kalmaktadır. Bu doğrultuda, kentlerin karakter kazanmasını sağlayacak yeni planlama araçlarının üretilmesi bir zorunluluk halini almıştır. Plan kararlarının kentlerin özelliklerine göre üretilmesini ve uygulanmasını sağlayacak, kentsel mekânın nitelik kazanmasına olanak tanıyacak araçlara gereksinim duyulmaktadır.

    Bu süreçte, yerel yönetimler etkin bir konumda bulunmaktadır. Kentsel mekâna nitelik kazandıracak planlama araçlarının üretilmesinde, bu üretim sürecinde meslek adamlarının, yerel inisiyatiflerin ve diğer aktörlerin katılımının sağlanacağı ortamların oluşturulmasında ve sürecin işleyişinde yerel yönetimler merkezî bir konumda yer almaktadır. Bu kapsamda, kentsel mekanda bireysel üretime odaklanan planlama anlayışından öte birlikteliğe ve eşgüdüme öncelik veren, kentler için vizyon ve stratejiler geliştirmeyi öncelikli hale getiren bir yaklaşım teşvik edilmelidir.

    Tolga Ünlü, Yrd. Doç. Dr.
  • Hiç yorum yok: