10 Mart 2008 Pazartesi

2B Arazileri




HEP KONUŞULAN, KENTLER MÜTEAHHİTLER VE ARAZİ MAFYASI. YA KÖYLER, TAŞRA BÖLGELERİ?

Mersin A : Kısaca 2B olarak tanımlanan ve orman vasfını kaybettiği söylenen orman arazilerinin satışı 2003 yılında gündeme geldi. Tema Vakfının da içinde bulunduğu Ormanlarımıza Sahip Çıkalım Birliği'nin önderliğinde yapılan çalışmalar, kamuoyu ve 10'uncu cumhurbaşkanının tepkisi ile söz konusu arazilerin satışı engellendi. Ancak, 2B orman arazilerinin satışı yeniden gündemde. Hükümet bu uygulama ile ülkemizin bütçesine 25 milyar dolar gelir getirmeye hazırlanıyor. Peki, bu uygulama kimin işine nasıl yarayacak?

M. Şükrü Altınova, Tema Mersin İl Temsilcisi

  • 2B orman arazilerinin satışı gündemde. Siz Tema Vakfı olarak neden karşısınız?

    2B, orman arazilerinin yeniden kazanılması değil, tam tersi, orman arazilerinin kaybedilmesidir. Bu, devlet eliyle yapılıyor. Ne şekilde bir kaybedilme? Devletin kadastro memurları içerisinde orman mühendisleri, teknisyenler orman kadastrosu da çıkarıyorlar. Bu orman kadastrosu çıkarılırken, raporda birtakım yerler orman arazilerinin dışına çıkarılıyor ve o bölgeler, verilen rapor sonucunda orman arazisi olma vasfını kaybediyor.

    Bu şekilde kaybetmenin tabii ki birtakım gerekçeleri var. Birtakım siyasal kayırmalar olabiliyor. Gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde olağan şeyler. Ancak, hiçbir ülkede bizim ülke kadar fazla değil. Dolayısıyla orman kanunundaki tabirinde orman vasfını kaybetmiş araziler olan 2B bir raporla orman dışına çıkarılıyor.

  • 2A nedir?

    2A ise orman içi ve orman çevresi köylerde, köylerin taşınmasını öngören raporlar sonucunda köylere 2B'lerin verilmesi. Maalesef 2B'ler şimdi 2A'lar için kullanılmıyor. Yani, raporlarda "bu köy buradan taşınması gerekir" dediğimizde, bir başka yerler bulunuyor. Halbuki 2B'lerin onlara ücretsiz verilmesi lazım, yerleşim için, onların geçimini sağlamak için. Ama bizim devletimiz ne yapıyor? Diyor ki "ben burayı satacağım" gelir elde edebilmek için. Biz de Tema olarak diyoruz ki "birçok nedenle satamazsın". Doğrudur; 2B Türkiye'nin kanser hastalığına yakalanmış bir gerçeğidir. 2B'nin çözümlenmesi gerekir. Ama çözüm böyle olmamalıdır.

  • Şimdi köylü 2B ile belki babalarından kalma araziyi satın alacak. Ya alım gücü yoksa?

    2B'yi kullanan birkaç grup var. Bir grup var, dediğiniz gibi yıllardır o araziyi işliyor. Bu grubun içerisinde yıllardır 2B arazisini imar etmiş, yani oradaki dağı, taşı, kayayı sökmüş setler yapmış, oraya bulduğu yerlerden topraklar taşımış ve o taşıdığı topraklar üzerine sera kurmuş, üretim yapan insanlar var. Ya da yine orman içi ve çevresi köylere gittiğinizde görürsünüz; ahır yapmış, hayvancılıkla uğraşıyorlar. Yine özellikle Aslanköy'e yolu üzerinde köylüler setler yaparak meyve bahçesi kurmuş üretim yapıyorlar. Buralar da 2B.

    Şimdi, mevcut hükümet bu saydığım yerleri kullanana satacağını, ama onlar almazsa ihaleyle satacağını söylüyor. Biz de Tema olarak diyoruz ki "8-10 yıldır Türkiye tarımı ileriye değil, geriye gidiyor. Türk çiftçisi kazanmıyor. Sürekli borcunu borçla kapatıyor. Dolayısıyla, bu durumda olan bir çiftçinin bu arazileri alması kolay değil. O zaman, sen sosyal devletliğini göster, buraları para pul almadan bu insanlara ver.".

    Buna rağmen, "satarım" deniyor. Bunun anlamı, vatandaş burayı alamazsa, bir başkasına ihaleyle satılacak. Bu durumda oralarda çok büyük problemler çıkar. Yani köylü o araziyi alamadı, arazi başkasına satıldı. Hiç o köylü buna razı olur mu? Orayı alan rahatlıkla işleyebilir mi? Devlet ve köylü karşı karşıya kalır.

  • Bir de orman içerisine yapılmış, ormanın bütünlüğünü bozmuş villalar görüyoruz. Onlar ne olacak?

    Özellikle İstanbul'a giderken İzmit'i geçtikten sonra karayolunun solunda ve sağında ormanların içerisinde öbek öbek siteler görürsünüz. Hiç oranın arsayla ilgisi var mı? Tamamen ormanın ortasında, ormanın bütünlüğünü, ekosistemini bozuyor. Tema'nın orayla alakalı görüşü, bu villaların yıkılıp arazinin orman haline getirilmesi yönündedir.

    Bunun dışında, Türkiye'de göç çok yoğun olarak yaşanıyor. Göç ettikleri yerlerde de umduklarını bulamayıp ekonomik sıkıntı yaşıyorlar. Daha sonra, yerleşim alanı olmayan yerlere bir göz dam yapıp içine oturuyorlar. Bizim ülkemizde hemşerilik ağır basıyor. Ufak tefek harçlığını çıkarıyorsa hemşerisini çağırıyor. Zamanla oralarda öbek öbek akrabalık ve gecekondular oluşuyor. Bir süre sonra, gelen hükümetler "oy alırım" düşüncesiyle oraya yol, su, elektrik götürüyor. Gün geldiğinde bakıyorsunuz, her türlü altyapı hizmetini götürmüş ve buralarda zamanla büyük kentler oluşmuş. Oralar şimdi birçok ilimizin nüfusundan fazla nüfusa sahip.

    Şimdi, mevcut hükümet gözünü oraya dikmiş "ben buraları satacağım" diyor. Peki, siz o zorlukları çektiniz, bugüne kadar geldiniz, orayı sahiplendiniz. Şimdi o evleri yıktırır mısınız? İnsanlar onları sınıra bile yaklaştırmazlar. Biz "orada kentsel dönüşüm politikası uygulanmalı" diyoruz. O insanlarla otur, bir protokol yap. De ki "Ben sizinle protokol yapıyorum. Her 300 metrekare arazisi olana buradan bir tane daire vereceğim.".

    Eğer deprem bölgesinde değilse, sen oraya 3-5 katlı binalar yapma, 15-20 katlı yap. Kalan arazileri de ağaçlandır. Arsa sahiplerine tapusunu verme ama 50 yıl kullanma yetkisi ver. Ama önce insanları inandır.

    Bir de, özellikle sahil kentlerinde insanlar çadır şeklinde gazino gibi yerler kurup yazın para kazanıyor. Buralara da geriye dönük kira uygulaması yap.

  • Orman içi ve çevresindeki köylerde yaşayan köylülerimiz orman müdürlüklerinin tespit ettiği sahada ağaç keserek para kazanıyor. Yeni anayasada bu sistemin değişip özel şirketlere verileceği doğru mu?

    Yeni uygulamada deniyor ki "Buraların kesimi ihaleyle herhangi bir şirkete verilecek. Bu Türk ya da yabancı şirket olabilir.". Neden? Çünkü kolla orman kesmek, oradaki işçiye para ödemek ekonomik değilmiş. Verecekler şirketlere, şirketler de araçlarıyla gereçleriyle girecekler, ormanı kesecekler ve yarı fiyatına mal olacak. Peki, şimdi bu insanlar orada nasıl yaşayacak? Geçim kaynağı o. Yeni anayasada bu madde var.

    Üstelik orman içi ve çevresi köylülerinin geçim kaynağının büyük bir kısmı hayvancılığa dayalıdır ve hayvancılığın başında da keçicilik gelir. Biz Tema olarak keçinin ormandan çıkmasını istiyoruz. Çünkü büyük zararlar veriyor. Bir tane yeni çıkmış filiz fidan bırakmıyor. Ama keçiyi çıkarırken orman içi ve orman çevresi köylülerinin geçim sıkıntısını karşılayacak projelerin de beraberinde getirilmesi lazım. Yani, bir işi yaparken öbür taraftan da onun alternatifinin bulunması lazım. Devlet olarak projeni ona göre hazırla.

    Zaman zaman yerel televizyonlarda göçerlerin hayatlarını görüyorsunuz. Mart ayında Toroslardan kalkıyorlar, Seydişehir'e kadar gidiyorlar. Konakladıkları için gidişleri aşağı yukarı 1,5 ay sürüyor. Her konakladıkları yere çadırlar kuruyorlar, keçilerin sütlerini sağıyorlar ve insanlara sütlerini satıyorlar. Şimdi son 5-10 yıldır bu göçerlerin süreleri kısaldı. 1,5 ayda gittikleri bir yere devlet diyor ki "15 günde gidilecek". Çünkü konakladığı zaman keçiler çevresine zarar veriyor. Bunda devlet haklı, ormanı koruyor. Ama o insanlar hayvanlarını otlatmadan, nasıl geçimlerini sağlayacaklar? Bunu düşünen yok. "Ben bunu uygularım" diyor, uygulanıyor da.

    Şimdi biz yüksek sesle söyleyip duruyoruz; tamam sen burada ormanı koruyorsun da, ama öbür tarafta oradaki insanların geçimini sağlayacak bir şey üretmiyorsun. Yasakçılıkla olmaz. Yasakçılıkla olsaydı bugün komünist rejimler yıkılmazdı. Hiçbir yere varamayız baskıyla yasakçılıkla. Bu da Türkiye'nin kanayan ayrı bir yarası.

  • Yani sonuç olarak bu değişiklikler köylüye yaramıyor. Yine maddi durumu iyi olan bir kesime yarıyor?

    Burada rant sağlayan bir kesim çıkacak tabii. "Ben parayı verdim, aldım" diyecek. Ondan sonra da oralarda imar planları yaptıracak, o tek katlı binaların yerine 15-20 katlı binalar dikilecek. Bunlardan bir kısım rant sahibi insanlar zenginleşecek.

    Ama hükümet "bu uygulama ile Türkiye bütçesine 25 milyar Dolar gelir getireceğim Türkiye bütçesine" diyor. Bizim de hesaplarımız var. Türkiye'de bu şekilde ihaleyle bölge bölge satılmış yerler var. Yanılmıyorsam 9.000 hektar satılmış şimdiye kadar. Bu satılan 90.000 dönümün birim fiyatını çıkaracak olursak, eski parayla 700 Lira, yeni parayla 7 Kuruş. Şimdi biz diyoruz ki "500.000 dönüm yeriniz olsa ve satmaya kalkarsanız, 3,5 milyar Dolar eder, 25 milyar Dolar değil".

  • Peki, neden öyle gösteriliyor?

    Nedenini bilmiyoruz. Nedeni belki, halkın tepkisinden çekinmek. Çünkü Türkiye, biliyorsunuz, bir 1995 krizi yaşadı. Arkasından 2000-2001 krizi yaşadı. Her yaşadığı kriz Türkiye'ye bir darbe vurdu. Şu an Türkiye'nin 200 milyar Dolar iç borcu, bir o kadar da dış borcu var. Türkiye'nin bütçesi nedir bugün, tahminen? 200 milyar Dolar. 200 milyar Dolar bütçe var, 400 milyar Dolar borç var. Dolayısıyla, Türkiye bir borç batağında, borcu nasıl ödeyeceğinin hesabında. Devlet işletmelerinin bu şekilde haraç mezat satılmasının anlamı bu, bence. Bu da "acaba o deliğe bir yama olur mu?" düşüncesinin bir sonucu.
  • Hiç yorum yok: